4 Ağustos 2007 Cumartesi

KAİNATIN EFENDİSİ İŞTE BURADA


RABBİM ONA VAADDETİĞİN MAKAMI MAHMUDU NASİB EYLE...

Bİ SANİYEDE HİÇBİŞİ YAPMADAN SEVAP KAZANMAK BU KADAR KOLAY


SADECE BAKIN... VE SEVAP HANENİZE SEVAPLARINIZ KAYDEDİLSİN İŞTE HEPSİ BU...

BURASI NERDE? VE NE ANLAMA GELİYOR.... Bİ FİKRİ OLAN VARMI???



iştee minicik tertemiz kalplerle kutsal ziyareti yapmak...

27 Temmuz 2007 Cuma

LALE GÜL FM 88,4 ZAMANIN HER ANININ DOLU DOLU GEÇTİĞİ TEK FREKANS

HADİSLER

KÜLLÜBNÜ ADEME HATTAÜN VE HAYRÜN HATTA İNETTEVVABÜN....



HER İNSAN HATA EDER HATA EDENLERİN EN HAYIRLILARI TÖBE EDENLERDİR
ENES BİN MALİKDEN RİVAYET EDİLMİŞTİR

ÇANAKKALE




YA BEN İSTANBUL'U ALIRIM YA İSTANBUL BENİ ALIR....

Bilgisayarin cinsiyeti???

Amerika'da kadınlar ve erkekler bilgisayarın dişi mi yoksa erkek mi olduğunu tartışıyorlarmış... Kadınlar bu aletin erkek olduğunu savunmuşlar: "Cünkü" demişler, "bilgisayarlar aslında sorunları çözmek için yaratılmış olmalarına rağmen ömürlerinin dörtte üçünü sorun yaratarak geçirirler... Daha da önemlisi, bunlardan bir tane aldığınız an, biraz daha sabretmiş olsaydınız çok daha gelişmiş bir modeline sahip olabileceğinizi görüp pişman olursunuz...." Erkekler tabii tam ters görüşte... "Bilgisayar dişidir" diyorlar, "çünkü onun mantığını yaratıcısından başka hiç kimsenin anlaması mümkün değildir, bu bir. Yaptığınız en küçük hatayı bile derhal hafızasına kaydedip tekrar tekrar önünüze koyar bu ikiii... Ve bir bilgisayar aldıktan kısa bir süre sonra fark edersiniz ki, bir o kadar daha parayı ona gereken aksesuarlar için harcamaktasınız, bu da üüüççç..."

20 Temmuz 2007 Cuma

Mevlana' nın Türbesi -Konya




Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (Rumi adı, Anadolu'ya yerleşip orada yaşadığı için (o dönemde Anadolu'ya Diyarı-ı Rum deniliyordu); "Efendimiz" manasına gelen Mevlânâ ise, kendisine karşı duyulan büyük saygının belirtisi olarak verilmiştir), dönemin İslam kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan ve Sultan-ül Ulema (Bilginler Sultanı) lakabıyla anılan Bahaeddin Veled'in oğludur. Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled'in ölümünden bir yıl sonra, 1232 yılında Konya'ya gelen Seyyid Burhaneddin 'in manevi terbiyesi altına girmiş ve dokuz yıl O'na hizmet etmiştir.

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Peygamberimizin miraca çıkarken ayaklandığı taş Mulallak taşı ve Kubbetüs Sahra -İSRAİL Kudüs

Kubbetüs Sahra (Arapça: قبة الصخرة Qubbat As-Sakhrah) Kudüs'te Müslümanlar ve Yahudiler tarafınfdan kutsal kabul edilen kaya üzerine Emeviler devrinde inşa edilen ortası kubbeli sekizgen bina.
İslam mimarisimde bilinen ilk kubbeli eserlerden olan Kubbetüs Sahra batılılar tarafından daha çok Ömer camii olarak bilinir. İslam inancında müslümanların peygamberi Muhammed Kubbetüs Sahra içindeki kaya'nın üzerinden miraca yükselmiştir. Kubbetüs Sahra Emevi Halifesi Abdülmelik devrinde 687-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi kur'an sureleri ve çesitli motiflerle süslenmiştir.



Mescid-i Nebev-i VE kUBBET-ÜL Hadra -Suudi arabistan

Resulullah (s.a.s)'ın Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir.Resulullah (s.a.s), Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah (s.a.s), misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah (s.a.s); "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah (s.a.s)'ın eşyalarını alıp sevinçli bir halde evine taşıdı (bk. Hicret mad.).



Taç Mahal Türk Bilgin Babür Şahın yaptırmış olduğu Yapıt-HİNDİSTAN





Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Arcümend Banu'nun, (Mümtaz Banu Begüm) doğum sırasında ölümü üzerine, onun hatırasına yaptırılmıştır.
Yapının mimarları; Mimar Sinan'ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazılari yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapimi için Şah Cihan tarafından İstanbul'dan davet edilmişlerdi. 1630'da inşaasına başlanan eser, 22 yil sonra 1652'de tamamlanmıştır.
Taç Mahal'in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmistır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmıştır.
Kubbe üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat İsmail Efendi tarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır.

Büyük İslam Bilgini Uluğ Beyin Medresesi - Özbekistan


Registan eski Semerkant’ın yüreği idi. Ad ‘kumlu yer’ anlamına gelir.
Uluğ Bey tarafından yaptırılan, insasına 1417 yılında baslanan ve 1421 yılında tamamlanan Semerkand Medresesi, uzun yıllar her çesit bilim, eğitim ve öğretimin
merkezi olmus ve Uluğ Bey’in ölümüne kadar faaliyetini sürdürmüstür. Dört ayrı kösesinde dört ayrı dershane bulunan ve her dershaneye de ayrı bir müderris tayin edilen bu medresenin basına ise, Bursa'da doğup daha sonra Semerkand'a gelen, medresenin ve gözlemevinin kurulusunda da emeği geçen Kadızâde-i Rûmî getirilmistir.



Kurtuba camisinin barok mimarili ile örülmüş duvarları ve süslemeleri

İslam süsleme sanatlarının en iyi örnekleri bu camidedir.Barok mimarinin estetik harikası süslenmiş duvarları ile kurtuba camisi.


Endülüsün yapıtlarından Kurtuba Camisi -İSPANYA






Yapımına 785 yılında başlanan ve 987de tamamlanan, İslam sanatının Endülüs bölgesindeki en etkili yapılarından biri olan Cordoba Camii, İspanyanın Cordoba kentinde bulunmaktadır. Kentin en önemli simgelerinden biri olan cami ilk olarak 785 yılında Emir Abdurrahman tarafından yaptırılmaya başlandı. Toplam 23 bin metrekarelik alanda yer alan ve avlusunda portakal ağaçları olan camiye, kentin Hristiyanların kontrolüne geçmesinden sonra aslı


bozulmadan çeşitli ilaveler yapılmış ve o zamandan sonra katedral olarak kullanılmaya başlanmıştır.Cami’nin yapımı için 11 gemiyle 110 sütun mermer ve granit İspanya’nın güney kıyılarına getirilirken, Endülüs Hükümdarlığı’ndan 4 Emirin döneminde, 987 yılına kadar Cami’ye çeşitli eklemeler yapıldı.İçerisinde 110 mermer sutün vardır.Yerler mermer cilası ile kaplıdır.Duvar sütunları barok mimari ile işlenmiş ve caminin mihrabı İslam sanatının engüzel süslemeleri ile şekillendirilmiştir.Caminin içindeki ve dışındaki doğu ve batı rüzgarının yönünün ayarlanması ile cami içerisindeki akustik son derece mükemmeldir.Ses yankılanması caminin her yerinde aynıdır.Cami dışında ise kubbeler arası rüzgarın geçiş hızının çıkardığı ses tizi kuşların minareye ve kubbelere yaklaşmasını engellemektedir.Cami tamamiyle mühendislik harikasıdır.


İspanyadaki Endülüs yapıtı El hamra sarayı

http://enesmeric.blogcu.com

Endülüs İslam medeniyeti ve eserlerinin resimlerle ve belgelerle görüntüleri

8 Haziran 2007 Cuma

gıcık espriler

GICIK ESPRİLER!

- Depresyondayım, stres amcam...

- Bir gökdelenin üzerinde kırmızı bir ışık yanıp
sönüyormuş neden?
- Çünkü binanın şarjı bitiyormuş...

- Yaşınız kaç?
- Bilmem her yıl değişiyor...

- Arkadaşlar telefonlar dinleniyormuş...
- İyi iyi dinlensinler zaten çok yorulmuşlardı.

- Tartı neden tartmamış?
- Çünkü üzerinde anti-tartar diş macunu varmış..

- Sinüs 60, kosinüs tutmuş...

- Kocanızla ortak özelliğiniz ne?
- Aynı gün evlendik...

- Ben her şeyi düşünürüm, demek ki ben tefalim.

- Jilet SENSOR ben söyleyim…

- Yerin kulağı var benim de kulağım var...
- Ben yer miyim ? Hayır yemem...

- Size deniz anası taklidi yapayım mi..?
- Deeeniiiizzz ggeeell yavruumm geell annecim.

- Volkswagen Passat, şahsi oynama…

- Can bedenden çıkmayınca ne olur?
- Diğer derslerinden geri kalır…

- Sen terlemişsindir, sana terlik getiriyim

- Bi adam karısını dövüyormuş, kapı çalmış karısını
dövmeyi bırakmış, neden?
- Eşek sudan gelmiş.

- Tomi'nin annesi kimdir?
- Anatomi

- Bebeğin birine TIR çarpmış ama ölmemiş, neden?
- Bezi bariyerliymiş.

- Bol keseden atmış, dar keseden eşek.

- Adam bilgisayar başında uyuyakalmış.
Ertesi gün nezle olmuş. Neden?
- Windows açık kalmış

KİM NEYİ BULMUŞ BİLELİM

İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl

Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi

Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin

Cüzzamı bulan alim ... İbni Cessar

Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip

Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm

Retina tabakasını bulan alim İbni • Rüşd

İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar

İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas

Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis

İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan

Sıfırı ilk kullanan alim Harizmi

Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa


Trigonometriyi ilk bulan alim Battani

Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi

İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus

Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayyam

İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kurra

Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid

İlk usturlabı yapan alim Zerkali

Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni

Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler

Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani

Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah

İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa

Sibernetiği ilk kuran alim. İsmail-El Gezeri

İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem

Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi

İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara

Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi

İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas

Yer çekimini ilk bulan alim Razi

Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus

Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini

Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayyan

Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi

İlk kimya laboratuarını kuran alim. CabirSaf

alkolü ilk elde eden alim Razi

Fosforu ilk bulan alim BeşirHavan

topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed

İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta

İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim

İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar

18 Mayıs 2007 Cuma

namaz

rascal_turk
20-01-2007, 23:48
Namazın İç AnlamıProf. Dr. Mehmet Demirci Namaz kılmak İslam'ın şartlarından ikincisi ve ibadetlerin en önemlisidir. Günde beş vakit olarak her müslüman için farzdır. Beş vakit namaz tek başına ve topluca (cemaatle) kılınabilir. Namaz kılmak için yapılan câmiler İslam mimarisinin en önemli yapılarıdır. Haftada bir cuma namazları topluca camilerde kılınır. Yılda iki defa kılınan Bayram namazları da aynı şekilde toplu olarak kılınır. Cemaatle kılınan namazlar dînin sosyalleşmesinin en belirgin örnekleridir. Bir hadiste: "Evimizin önünden akan bir nehir olsa, günde beş defa bu nehirde yıkansanız, üzerinizde kirden pastan hiç eser kalır mı? İşte beş vakit namaz böyledir, günahları siler süpürür."1 buyrulmuştur. Yani namaz insanın ruhunu yıkar, kalbini saf ve temiz hale getirir. Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle, yerdeki ve gökteki bütün varlıklar Allah'ı tesbih ederler, (İsra 17/44) yani kendi dilleriyle O'na ibadet halindedirler. İşte namaz onların hepsinin ibadet şekillerini içinde toplamaktadır. Metafizik bir bakışla, dağların dikey, hayvanların yatay vaziyette; bitkiler kökleriyle besinleri aldıkları için onların da başları aşağıda olarak, hal diliyle fiilen Allah'a ibadet ve tâatte bulundukları söylenebilir.2 İnsan namazda kıyamda iken dikey, rükûda yatay bir halde bulunur. Secdede ise başı yerdedir. Bu sonuncu halde iken Allah'a âzamî derecede yaklaşır. Secde vaziyeti insanın Rabbine en yakın olduğu haldir. İnsan Allah karşısında maddî olarak ne kadar eğilir ve küçülürse, mânen o nispette büyür ve yücelir. Namaza başlama tekbiri sırasında "Allah'ü Ekber" diyerek elini kaldıran insan sanki şunu demek ister: "Ben şu anda bütün dünyevî kaygıları ve maddî düşünceleri, kısacası Hak'tan gayri her şeyi elimin tersiyle arkaya atıyor ve yüce Mevlâ'nın huzuruna çıkıyorum." Bu niyet ve duyguyla ibadete başlayan kişi; namaz sırasında Allah'a tam bir yakınlık içinde olacaktır. Onun için "Namaz mü'minin mîracıdır."3 buyrulmuştur. Mîraç sırasında Sevgili Peygamberimiz nasıl ki, Allah yakınlığının son noktasını yaşamışsa, müslüman için de namaz, Allah'la beraber olmanın yoludur. Kur'an-ı Kerim'de namazın kötülüklere engel olacağı belirtilir (Ankebut 29/45). Namaz kıldığı halde ahlâksız davranışlardan geri kalmayan kimse, büyük ihtimalle zamanla düzelecektir. Bunun örnekleri az değildir. Namazın özü: a) Allah'ın huzurunda kalbin huşu ile yani saygı ve korku ile dolması, b) Dil ile Allah'ın anılması, c) Bedenle O'na âzamî derecede tâzim ve saygı tavrı sergilenmesinden ibarettir. Bu üç unsur öteki dinlerin ibadetlerinin de özü sayılır. Bu üçü arasında en önemli olan ise birincisidir. Dilsiz kimse ikincisini, kötürüm kimse de üçüncüsünü yerine getiremeyebilir. O halde namazda özün özü kalpteki Allah'a yöneliş, O'na olan sonsuz saygı ve sevgi duygusunu canlı tutuştur.4 Allah'ı seven ve sayan O'nun emirlerine uyup yasaklarından kaçacaktır. Sahibini ahlâksızlık sayılan tutum ve davranışlardan vazgeçirmeyen namaz faydasızdır. Kur'an'da gaflet içinde ibadet edenler için "Yazıklar olsun o namaz kılanlara" "(Mâun Sûresi) buyrulur. Hadiste: "Nice namaz kılanlar vardır ki, kıldıkları namazdan ellerine geçen sadece uykusuzluk ve zahmettir."5 denir. Yunus Emre şöyle der: "Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil."6 Kur'an-ı Kerim' de namaz "zikir", yani Allah'ı anma, O'nu hatırlama olarak da ifade edilir (Ankebut 29/45). Bir kimsenin namazı, o sırada Allah'ı hatırlaması ölçüsünde değer taşır. Gaflet içinde kılınan namaz şeklen namaz olsa bile, gerçek namaz olmaktan uzaktır. Bununla birlikte namaz sırasında bir an bile Allah'ı hatırlayıp, kendini O'nun huzurunda hissetmek dahi bir başarıdır. İnsan namaz kılarken en azından böyle bir huzur ânını yakalamayı düşünmelidir. Bu büyük bir mutluluktur. Bu ânın başlama tekbiri sırasında yakalanması daha uygun ve kolay olur. Gerçek namaz mîrac olmaya aday namazdır. Gündelik namazlarımız onun taklidi sayılır. Özlenen o asıl namaza ulaşabilmek için ihlâs ve samimiyetle gayret göstermeye devam etmelidir. Hep aynı noktada çakılıp kalmak, bir gelişme göstermemek hoş değildir. "İki günü biri birine eşit olan ziyandadır." Namazdaki hareketleri ve taşıdıkları mânâları biraz daha yakından ele alalım. İ. Hakkı Bursevi başlama tekbiri alırken iki elin birden kaldırılmasını şöyle yorumlar: "İşin gerçeği şudur: Sağ el âhiretten, sol el dünyadan ibârettir. Elleri kaldırmak ise, dünya ve âhiret ilgisini elden çıkarıp arka tarafa atmak ve her ikisi sebebiyle de büyüklenmeyi yok etmek anlamını taşır." Aynı müellifimiz, abdesti mâsivâdan ayrılmak, namazı ise Hakk'a kavuşmak olarak değerlendirir (Vudu ki mâsivâdan infisal, salât ki Hakk'a ittisaldir).7 Namazda ilk okunan dua olan "Sübhâneke" kelimesinin anlamı "Allahım seni tesbih ve tenzih ederim, sen en yücesin, sen en büyüksün" demektir. Bu düşünce ve duygularla Allah'a yönelen kul, O'nu içinde duymaya çalışır. Daha sonra "Fâtiha" suresi okunur. Burada Rab'la bir konuşma söz konusudur. Önce Allah'a hamt edilir. O'nun âlemlerin Rabbi olduğu, her şeyin sahibi ve hâkimi bulunduğu belirtilir. "Yalnız sana kulluk ederiz." denir. Bu, tasavvufta "fark" makamının ifadesidir. Daha sonra "Yalnız senden yardım dileriz." denir. Bu ise "cem" makamının simgesidir.8 Yani bana kulluk etme imkan ve gücünü veren de sensin demektir. O halde: "Ya Rab, ben sana sığınıyorum. "Bizi sırât-ı müstakîme (doğru yola) ilet." diye dua ve niyazda bulunulur. Bir kudsi hadiste Yüce Allah şöyle buyurur: "Ben namazdaki Fâtiha suresini kulumla kendi aramda yarı yarıya bölüştürdüm, kulumun istediği onundur." der ve şöyle devam eder: Kul "Elhamdü lillâhi Rabbi'l'âlemîn" dediği zaman, Allah: "Kulum beni senâ etti" der. Kul: "Mâliki yevmiddîn" dediği zaman, "Kulum beni övdü" der. Kul "İyyakena'budu ve iyyakenestain" dediği zaman: Allah: "Bu kulumla benim aramdadır ve kulumun istediği hakkıdır" der. Kul: "İhdine'ssırâta'l-müstakîm sırâtallezine en'amte aleyhim gayri'l-mağdubi aleyhim ve le'ddallîn" dediği zaman Allah: "İşte bu kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır" buyurdu."9 "Rükû" eğilmek demektir. Allah'a saygının, Onun büyüklüğünü itiraf etmenin fiilî şeklidir. İnsan aziz (izzet sahibi, değerli) bir varlıktır. Başka fâni varlıklar karşısında eğilmek ona yakışmaz. Allah'ın huzurunda eğilip, kulluğun sâdece O'na âit olması gerektiğini bilenler, başkaları önünde eğilmezler. "Hakîkî hürriyet ubûbiyyettedir."10 Bir tek kapıya, yani yalnızca Allah'a kul olmasını bilenler başka kulluklardan; insana, paraya, mevkiye, şöhrete kul olmaktan yakalarını kurtarmış olurlar. Rükûda Allah'ın azamet ve yüceliği dile getirilirken, doğrulunca da şükrün O'na mahsus olduğunu belirten sözler söylenir. Bir hadiste Allah'ın bu sözleri işittiği müjdesi verilir.11 Secde hâlinin, namazda insanın Allah'a en yakın vaziyet olduğuna evvelce değindik.12 Namazın sonunda okunan "Ettahiyyâtü" duasıyla ilgili şöyle bir görüş vardır: Bu dua, Miraç'ta Hz. Peygamber'le Yüce Allah arasında geçen bir konuşmanın hâtırasıdır.13 O mutlu anda Resulullah "Her türlü selâmın, duanın, güzelliğin Allah'a yönelik olduğunu" söyler. Allah da: "Ey Peygamber selâm/esenlik, rahmetim ve bereketim sana olsun." diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine Hak Resûlü: "Esenlik ve güzellikler aynı zamanda Tanrı'nın iyi kullarının da üzerine olsun." der. Ve şehâdet kelimesiyle duasını bitirir. Namazın mü'min için mîraç olduğunu söylemiştik. Namazını bu duygularla kılabilen kişi, Tahiyyat duasını okurken, onun anlamını da düşünerek aynı şuur ve aynı düşünceyi kafasında, gönlünde canlandırmaya çalışır.14 Böylece Rabbiyle konuşmasını devam ettirmiş olur. Bir hadiste, namaz sırasında Allah'ın kıble ile bizim aramızda olduğu belirtilir.15 Burada elbette maddî bir keyfiyet söz konusu değildir. Okuduğu sure ve duaların mânâlarını da göz önünde bulunduran kişi, namazda Rabbiyle karşı karşıyaymış, O'nunla konuşuyormuş gibi bir yakınlık duygusu hissetmeye çalışmalıdır. Bu seviyeyi yakalayamamak namazdan vazgeçmeyi gerektirmez. Gönül ehli şöyle diyor: "Önünde beklediğiniz kapıyı cevap almak için çalınız. Cevap gelmeyince vazgeçen muhtaç değil demektir. Bu durumda ev sahibi ona ilgi göstermez. Bu yüzden namaz terkedilirse mânevî kayıp büyük olur." Namazda Allah'ın huzurunda bulunduğunun farkında olmayan ve aklı fikri ticaretinde veya başka dünyevi işlerinde takılıp kalan kimse, gerçek anlamda namaz kılmış sayılmaz. Hz. Ali'nin, bacağına saplanan bir okun çıkarılması sırasında, onun vereceği acıyı hissetmemek için namaza durduğu ve o esnada çıkarma ameliyesinin yapıldığı söylenir.16 Gerçekten, zihin daha önemli bir şeyle ciddi şekilde meşgul olursa, fiziksel acılar duyulmaz. Bu yönden namazın öteki ibadetlerden farklı bir özelliği vardır. Namaz kılan kimse, görünüş olarak da başka hiçbir şeyle meşgul olamaz. Namazı onu diğer işlerden alı kor. Meselâ oruç tutan bu sırada alış veriş yapabilir, Hac ibadetinin yapıldığı günlerde de bu mümkündür. Namaz sırasında ise bu kabil şeyler söz konusu değildir. Yûnus Emre şöyle der: "Bir dona kan bulaşacak yumayınca mismil olmaz / Gönül pası yumayınca namaz edâ olmayısar."17 İsmail Hakkı Bursevî beş vakit namaz için şöyle bir sıralama yapar: Sabah namazı sırr 'ın payıdır. Çünkü o, gecenin karanlığına yakın bulunması dolayısıyla, öteki namazlara göre "gayb"tır. Nitekim "sır" da sair kuvvelere göre gaybdır. Öğle namazı rûh 'un payıdır. Çünkü ora rûhun zuhûru miktarınca tam zâhir oluş vardır. Ruh âlem-i halktandır. Zira her ne kadar bizzat görülmezse de, uzuvlar ve kuvvelerdeki tezahürleri cihetiyle eserleri müşahede edilir. İkindi namazı kalb 'in payıdır. Çünkü o orda namazdır, nitekim kalb de uzuvların ve kuvvelerin ortasındadır. Bunun içindir ki "Kalb iyi olduğu zaman bütün ceset iyi olur, o bozulduğu vakit bütün ceset bozulur."18 Akşam namazı, kendisinde nurun batması dolayısıyla nefs'in payıdır. Nefs, "emmâre" mertebesinde karanlık ve siyahtır. "Levvame"de karanlığı hafifler. "Mülheme"ye intikal ettiği zaman aydınlanmaya başlar. Nihayet "mutmainne" olunca onun hali, güneşin doğuşu sırasındaki insan durumuna benzer. Yatsı namazı, tabiat 'ın payıdır. Çünkü yatsı, tabiatın vasıflarından olan uyku vaktidir.19 Sufî müfessirimiz, namaz vakitlerini meleklerin kanatlarına benzetir, insanın onlarla mâna âleminde uçtuğunu söyler. Cesedi göklere yükselmeye yetmeyen için mânevî mîrâcı tahsil etmek üzere namaz konulmuştur. Mânevî kanat maddî kanattan daha güçlüdür. Namaz rekâtları, organların hareketine muhtaç bulunmak itibâriyla her ne kadar maddî bir görünüme sahipse de, sahip oldukları hususlar ve onlardan hâsıl olan neticeler manevîdir. Namazda asıl olan "iki rekât" olarak kılınmasıdır. Bu da Allah'ın Cemâl ve Celâl'ine işarettir. Daha sonra bu iki rekât üzerine bir veya iki rekât ilâve edilmiştir. Şöyle ki: Sabah namazı iki rekât olarak farz kılınmıştır. Öyle bir vakitte ki: Bir taraf gecedir, gece Zâtî Celâl mertebesi olan "Lâ taayyün" mertebesine işaret eder; bir tarafı gündüzdür. Gündüz vücûdî ve hakîkî Cemal mertebesi olan "Taayyün" mertebesine işaret eder. Ayrıca sabah namazının birinci rekâtı Celâl mertebesine, ikinci rekâtı Cemâl mertebesine işarettir. İki rekâtın toplamının birliği, kendisinde bu iki mertebenin toplandığı Kemâl-i Zâtîye işarettir. Akşam namazı sabah namazının aksidir. Çünkü Ahadiyyet-i câmia onda gizli bunda açıktır. Nitekim akşamda birinci rekât Celâl'e, ikincisi Cemâl'e, üçüncüsü ise Kemâl-i câmia işarettir. Yatsı namazı, dört rekâtıyle "Lâ taayyün"e işarettir. Burada gecenin vücûdu için celâl mertebesinde bilkuvve; zat, isimler, sıfatlar ve fiiller olarak dört taayyün söz konusudur. Öğle namazı, dört rekâtı ile gündüzün vücûdu için cemâl-i ilâhî mertebesinde bilfiil aynı dört taayyüne işarettir. İkindi namazı, dört rekâtı ile, bu vakitte başkalaşma (tegayyür) olduğu için bilfiil cemâl-i kevnîye işarettir. Bu tasnifte bir ölçüde namaz vakitlerinin özelliğine de değinildiği görülür.20 Müellifimiz namazın sonundaki selâmlar hakkında şu beyanda bulunur: "Namaz kılan, vuslat ve cem'in ancak tevhid ile gerçekleşeceğine işaret olmak üzere, namaza tekbirle girer; ayrılık ve fark'ın ikilikte olacağına işaretten namazdan iki selâmla çıkar. Tevhîde girdiği zaman vuslat âlemine girmiş olur. Buradan namazın maddî şekli ile elde edilen mânevi mîracın değeri anlaşılmış olur. Bunun için Peygamber (as), daimî mîraçta olmasına rağmen "Bizi rahatlat ey Bilâl!"21 buyurmuşlardır." Serrac'a (ö.378/988) göre namazda kıyam edebi, Allah'ın huzurunda bulunma şuurudur. Kıraat edebi, Kur'an âyetlerini gönül kulağıyla dinliyormuş gibi, yahut da Allah'a okuyormuş gibi bir duyguyla okumaktır. Rükû edebi, Allah'ı yüceltmek, kendisini bir toz zerresi gibi görmek, "Semiallahü limen hamideh" sözünü Allah'ın işittiğini bilmektir. Secde edebi, Allah'a en yakın olma halini hissetmek ve O'nu aziz bilmektir.22 Hucviri (465/1072) namazın şartlarıyla ilgili olarak şu yorumları getirir: "Zahirde necâsetten, bâtında şehvet ve süfli arzulardan arınmak ve temizlenmektir. Zahirde elbiseyi necasetten temizlemek, bâtında bu elbiseyi helâl yoldan temin etmektir. Zahir kıblesi Kâbe, batın kıblesi Arş, sırrın kıblesi müşahededir. Nefs mücahedesi ile uğraşmak namazdaki kıyam gibidir. Zikr-i dâim namazdaki kıraat gibidir. Namazda huşûun şartı sağında solunda kimin bulunduğunu bilmemektir."23 DİPNOTLAR: 1. Müslim, Mesacid, 283. 2. Bu konuda bk. M. Hamidullah, İslama Giriş, 85; A. Avni Konuk, Fususu'l-Hıkem Terceme ve Şerhi, IV, 337, İstanbul, 1992. 3. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, Yûnus suresi 10. âyetin tefsiri. 4. Bk. Şah Veliyyullah Dehlevî. Huccetullahi'l-Baliğa. I, 286, çev. Mehmet Erdoğan, İz Yayıncılık, İstanbul, 1994; S. Uludağ, age, 82. 5. İbn Mâce, Sıyam, 21. 6. Yunus Emre Divanı (M.Tatçı), 133. 7. İsmail Hakkı Bursevi, Kitâbü'n-Netice II, 62, Hazırlayanlar: Ali Namlı - İmdat Yavaş, Însan Yayınları, İstanbul ,1997. 8. Kuşeyrî, Risâle, çev. Süleyman Uludağ, 155, Dergâh Yayınları, İstanbul 1978. 9. Müslim, Salât, 37; İbn Arabî, Mişkâtü'l-Envâr, çev. Mehmet Demirci (Nurlar Hazînesi), 98-100, İz Yayıncılık, 2. baskı, İstanbul, 1994. 10. Bk. Kuşeyrî, Risale terc. "Hürriyet" bahsi, s.316. 11. Müslim, Salât, 62; Nurlar Hazinesi, 98, 12. Müslim, Salât, 215. 13. Bk. Ahmet Naim, Tecrîd-i Sarih terc, II, 876. Tahiyyat duasının bu mânâda yorumu için bk. Halûk Nurbaki, Tek Nur, 144, İstanbul 1989. 14. Bk. Sühreverdi, Avârifü'l-Maârif, çev. H.Kâmil Yılmaz - İrfan Gündüz (Tasavvufun Esasları) s. 393, Erkam Yayınları, İstanbul 1989. 15. Buhari, Salât, 33; Tecrid-i Sarih terc. II, 353. 16. Benzeri bir olay için bk. Hucviri, age, 441. 17. Yunus Emre Divanı (M.Tatçı), 56. Beytin yorumu için bk. Mehmet Demirci, Yunus Emre'de İlâhî Aşk ve İnsan Sevgisi, 127, 2. baskı, Kubbealtı neşriyatı, İstanbul, 1997. 18. Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat, 20. 19. İ.H.Bursevî, Ecvibe-i Hakkıyye, vr. 49/a-b, Süleymaniye K. Es'ad Efendi no. 152/2. 20. Bursevi, Ecvibe, vr. 53/a 21. Ebu Davud, Edeb, 86; Ahmed b. Hanbel, V, 371. 22. Ebu Nasr Serrac et-Tûsî, el-Luma, çev. H. Kâmil Yılmaz (İslam Tasavvufu), 160, Altınoluk Yayını, İstanbul, 1996. 23. Hucviri, Keşfü'l-Mahcub terc; (Hakikat Bilgisi) 436. Kaynak: Altınoluk Dergisi

GÜNLÜK HADİSLER VE SÜNNETLER

KİM SABAHA ERDİĞİ ZAMAN " RABB OLARAK ALLAH'A,DİN OLARAK İSLAM'A,RASUL OLARAK MUHAMMED'E(A.S.M) RAZI OLDUK" DERSE ONU RAZI ETMEKTE ALLAH ÜZERİNDE BİR HAK OLMUŞTUR(ebu davud)


SABAHA VE AKŞAMA ERİNCE " KUL HUVALLAHU EHAD" VE MUAVVİZETEYN SURELERİNİ ÜÇER KERE OKU. BU HER SEYE KARŞI SANA YETERLİDİR( NESAİ)


ERKEĞİN SÜRÜNME MADDESİ KOKU VERİR,RENGİ OLMAZ. KADININ SÜRÜNME MADDESİ(MAKYAJ) İSE RENGİ OLUR KOKUSU OLMAZ(NESAİ)

ALLAH RASULU YÜRÜRKEN SAĞA SOLA BAKMAZDI( RAMUZ EL-EHADİS)

12 Mayıs 2007 Cumartesi

öğrenilmesi gereken ilk bilgiler

1. Müslümanmisin?
Elhamdülillah Müslümanim.
2. Müslümanim demenin manasi nedir?
Allah'i bir bilmek, Kur'an-i Kerim'i ve Muhammed Aleyhisselam'i tasdik etmektir.
3. Ne zamandan beri Müslümansin?
"Bela" dedigimiz zamandan beri Müslümanim.
4. "Bela" zamani neye derler?
Misak'a derler. Yani Cenab-i Hakk ruhlarimizi yarattigi vakit bunlara hitaben "Elestü birabbiküm" yani (Ben sizin rabbiniz degil miyim ?) diye sordu. Onlar da "Bela" (Evet Rabbimizsin) dediler. O zamandan beri Müslümanim demektir.
5. Rabbin kimdir?
Allah
6. Seni kim yaratti?
Allah
7. Sen kimin kulusun ?
Allah'in kuluyum.
8. Allah kaçtir diyenlere ne dersin?
Allah birdir derim.
9. Allah'in bir olduguna delilin nedir?
Sure-i Ihlas'in ilk ayeti kerimesidir.
10. Bunun manasi nedir?
Sen söyleki ey Habibim Allah birdir, demektir.
11. Allah'in varligina akli delilin nedir?
Bu alemin varligi ve alemdeki nizam ve intizamin devamidir.
12. Allah'in zati hakkinda düsünce caiz midir?
Caiz degildir. Çünkü akil Allah'in zatini anlamaktan acizdir
. Allah'in ancak sifati hakkinda düsünülür.
13. Iman-i yeis nedir?
Firavun gibi ölürken iman etmektir.
14. Bu iman muteber midir?
Degildir.
15. Tevbei yeis nedir?
Imani ve ameli olan kimsenin ölürken günahlarindan tevbe etmesidir.
16. Bu tevbe muteber midir?
Muteberdir.
17. Dinin hangi dindir?
Islam dinidir.
18. Kitabin hangi kitaptir?
Kur'an'dir.
19. Kiblen neresidir?
Kabe-i Muazzamadir
. 20. Kimin zürriyetindensin?
Adem Aleyhisselam'in zürriyetindenim.
21. Kimin milletindensin?
Ibrahim Aleyhisselam'in milletindenim.
22. Kimin ümmetindensin?
Muhammed Aleyhisselamin.
23. Peygamberimiz nerede dogdu ve simdi nerede bulunuyor?
Mekke'de dogdu. Elli yasindan sonra Medine'ye hicret etti. Simdi Medine'de "Ravza-i Mütaharra"sindadir.
24. Peygamberimizin kaç adi vardir?
Güzel isimleri çoktur. Fakat dördünü bilmek lazimdir. Bunlar: Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud.
25. Peygamberimizin en çok kullanilan ismi nedir?
Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem'dir.
26. Peygamberimizin babasinin adi nedir?
Abdullah'tir.
27. Annesinin adi nedir?
Amine'dir.
28. Süt annesinin adi nedir?
halime Hatun'dur.
29. Dedesinin adi nedir?
Abdülmüttaliptir
. 30. Peygamberimiz kaç yasinda iken kendisine fiilen peygamberlik geldi?
40 yasinda.
31. Fiilen kaç sene peygamberlik yapti?
23 sene peygamberlik yapti.
32. Kaç yasinda vefat etti?
Atmisüç (63) yasinda sona erdi.
33. Peygamberimizin kaç kizi vardi?
Dört kizi vardi. 1) Zeynep 2) Rukiyye 3) Ümmü Gülsüm 4) Fatima (r.a.)'dir.
34. Peygamberimizin kaç oglu dogdu?
Üç oglu oldu. 1) Kasim 2) Abdullah (Diger adi Tayyip) 3) Ibrahim (r.a) hazretleridir.
35. Ezvac-i Tahirati yani Peygamberimizin mübarek hanimlarini sayarmisin?
Sayarim. 1) Hazret-i Hadice 2)Hazret-i Sevde 3) Hazret-i Aise 4)Hz. Hafsa 5) Hz. Zeynep b.Huzeyme 6) Hz. Ümmi Seleme 7) Hz. Zeynep binti Cahs 8) Hz. Cuveyriye 9) Hz. Ümmü Habibe 10) Hz. Safiyye 11) Hz. Meymune 12) Hazreti Mariye, (radiyallahü anhüm) validelerimiz. Bunlardan Hz. Hadice (r.a.) validemiz peygamberimizin ilk zevcesidir. Efendimizden 15 yas büyük olup 25 sene beraber hayat sürmüstür.
36. Peygamberimizin 53 yasindan sonra evlenmesinin sebep ve hikmetlerinin bazilarini sayarimsiniz?
Peygamberimiz, kabilelerin Islamiyete baglanmalarini temin, ayrica kadinlara ait hükümleri kadinlar vasitasiyla yaymak, bazilarini sefaletten kurtarmak, bazilarinin ise iffet ve namuslarini korumak için onlarla evlenmistir. Asil hikmet ve gaye kadinlar vasitasiyla Islam'i yaymaktir.
37. Peygamberimizin en son vefat eden esi kimdir?
Hz. Aise (r.a)'dir.
38. Gelmis ve gelecek insanlarin en yücesi kimdir?
Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve sellem'dir.
39. Peygamber Efendimizin kaç torunu vardir?
Iki torunu vardir :1) Hasan 2) Hüseyin (radiyallahü anhuma) hazretleridir.
40. Bunlar kimin çocuklaridir?
Hz. Ali ve Hz. Fatima (r.a.)'nindir.
41. Peygamber kime denir?
Ahkam-i ilahiyeyi insanlara teblig için Allah'in vazifelendirdigi zata denir.
42. Allah tarafindan mahlukata gönderilen peygamberlerin sayisi kaçtir?
Peygamberimizden yapilan bir rivayete göre yüz yirmi dört bin, bir rivayete göre, iki yüz yirmi dört bin.
43. Kur'an-i Kerim'de ismi geçen peygamberlerin sayisi kaçtir?
Yirmisekiz. ( 28 )
44. Isimlerini sayarmisiniz?
Adem, Idris, Nuh, Hud, Salih, Ibrahim, Lut, Ismail, Ishak, Yakup, Yusuf, Eyyup, Suayp, Musa, Harun, Davud, Süleyman, Yunus, Ilyas, Elyesa, Zülkifl, Zekerriyya, Yahya, Isa, Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn ve Hazret-i Muhammed Mustafa Salavatullahi ala nebiyyina ve aleyhim ecmaiyn hazeratidir. Üzeytr, Lokman ve Zülkarneyn (aleyhimüsselam) hazretlerine bazilari velidir, demislerdir.
45. Hicret hangi sene olmustur?
Miladi 622 tarihinde hicret etti. Hicret biz Müslümanlarca tarih baslangicidir.
46. Melek nedir?
Allah'in nurdan yarattigi ve istedikleri sekle girebilen, daima ibadet eden günahsiz varliklardir. 47. Dört büyük melek hangileridir?
Cebrail, Mikail, Israfil ve Azrail (A.S.)
48. Dört büyük kitap hangileridir ve hangi peygamberlere inmistir?
Tevrat Hz.Musa (A.S.)'ya, Zebur Hz.Davud (A.S.)'a, Incil Hz.Isa (A.S.)'ya, Kur'an-Kerim Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine inmistir.
49. Suhuf ne demektir, kaç tanedir ve kimlere verilmistir?
Cenab-i Hakk'in, dört kitaptan baska Cebrail (A.S.) vasitasiyla bazi peygamberlere gönderdigi sahifelere suhuf denir. Hz.Adem (A.S.)'e 10, Hz.Sit (A.S.)'e 50, Hz.Idris (A.S.)'e 30, Hz.Ibrahim (A.S.)'e ise 10 suhuf verilmistir.
50. Mezhep kaçtir?
Ikidir.
51. Nelerdir?
Itikatta mezhep, amelde mezhep.
52. Itikattaki mezhep imamlari kaçtir ve kimlerdir?
Ikidir. Imam Ebu Mansur Muhammed Matüridi ve Imam Ebü'l Hasani'l Esari Hazretleridir.
53. Amelde mezhep kaçtir ve nelerdir?
Dörttür. Hanefi, Safii, Maliki, Hanbeli mezhepleridir.
54. Itikatta mezhebin nedir?
Ehl-i sünnet ve cemaat mezhebidir
. 55. Amelde mezhebin nedir?
Hanefi mezhebidir.
56. Bizi itikattaki mezhebimizin imami kimdir?
Ebu Mansur Muhammed Matüridi Hazretleridir.
57. Safii, Maliki ve Hanbeli mezhebine mensup olanlarin itikatta imamlari kimdir?
Ebü'l Hasani'l Esari Hazretleridir.
58. Imam Ebu Muhammed Matüridi nerelidir, ne zaman vefat etmistir?
Semerkand'in Maturid köyündendir. Türktür. Hicri (333) tarihinde vefat etmistir.
59. Imam Ebü'l Hasani'l Esari Hazretleri nerelidir?
Ne zaman vefat etmistir? Basra'li olup Hicri (324) tarihinde vefat etmistir.
60. Namazin kazaya kalmasinin mesru sebepleri kaçtir, sayarmisiniz?
Üçtür. A) Uyku B) Muharebe esnasinda düsmandan hiç firsat bulamamak C) Unutmak.
61. Kaç tane kandil vardir, nelerdir?
Bes tane kandil vardir.
Mevlid Kandili : Peygamberimizin dünyaya geldigi gecedir.
Regaib Kandili : Hz. Amine'nin Peygamberimize hamile oldugunu anladigi gecedir.
Mirac Kandili : Peygamberimizin, ilahi saltanati seyretmek üzere Allah'in daveti ve gücü ile bir mucize olarak göklere ve daha nice alemlere seyahat ettigi gecedir.
Berat Kandili : Kur'an-i Kerim'in levh-i mahfuzdan sema-i dünyaya indirildigi, insanlarin bir senelik hayat ve riziklarinin gözden geçirildigi, müslümanlarin af ve lütuflara nail oldugu gecedir. Kadir Gecesi : Kur'an-i Kerim'in dünya semasindan Peygamberimize indirilmeye basladigi gecedir.

30 Nisan 2007 Pazartesi

FATİH SULTAN MEHMED

II.Mehmed (Fatih Sultan Mehmed)
Babasi . Ikinci Sultan Murad
Annesi . Huma Hatun
Dogumu : 29 Mart 1432
Vefati . 3 Mays 1481
Saltanati : 1451 - 1481 (30) sene


Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanakli, kirmizi - beyaz tenli, kirik burunlu, kollari adaleli ve kuvvetli bir padisahti. Devrinin en büyük ulemasindan birisi idi. Yedi tane yabanci lisan bilirdi. Âlim, sâir
ve sanatkârlari toplar ve onlarla sohbetten çok hoslanirdi. Gayet sogukkanli ve cesurdu. Essiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacagi isler hususunda, en yakinlarina bile hiç birsey sizdirmazdi.Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yikilmaz diye bilinen Bizans'i yikti. Istanbul'u fethetti.Ayasofya kilisesini câmiye çevirdi. Kryamete kadar câmi olarak kalmasini istedigi bu muhtesem mâbed için mükemmel bir vakfiye yazdirtti. (Bu,vekâlet Arsivi Tapu Defterleri No:20, 27, 167, 251 )
1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanilan Ayasofya, 1934'de müze haline getirildi.Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanli topraklarina dahil etti. Limni, Imroz, Semendirek, Tasoz, Bozcaada ve Bogdan'i ald.Belgrad'i muhasara ettigi zaman çarpismaya bizzat katildi. Alnindan ve dizinden ciddi sekilde yaralandi. 1458'de Mora'yi kismen, bir sene sonra da Sirbistan'i tamamen aldi. 1461'de Amasra'yi ve Isfendiyar Ogullari Beyligini Osmanli topraklarina dahil etti. Trabzon Rum Imparatorlugunu ortadan kaldirdi. 1462'de Romariya, Yayçeve Midilli'yi aldi. 1463 senesinde Papa'nin büyük gayretleri ile toplanan ve savasa katilan herkesin alti aylik günahinin affolunacagi ilân edilen 20 devletin katildigi bir haçli ittifaki ile 16 sene savasti. 1463'de Bosna'yi fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altina aldi . 1466'da Konya ve Karaman'i aldi. Arnavutlugu tamamen Osmanli topraklarina katti. 1470'de Agriboz'u aldi.Uzun Hasan'i Otlukbeli savasinda kesinlikle yendi. Zafer sükranesi olarak kirkbin esiri salivererek, hürriyetlerine kavusturdu. 1476'da Bogdan'i Osmanli topraklarina katti. Otuz sene içinde tam yirmibes seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklarini 2.214.000 kilometrekareye ykardi.Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarofindan tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadi. Venedikliler, bu büyük hükümdari, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasitasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçi doktor, Yakup Pasa ünvani ile sarayin doktorlari arasinda bulunuyordu.
Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanli haritasi
1481 Mayisinin üçüncü günü yine bir sefere çikmisken, Gebze'de ordugâhinda Persembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanin ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarini çaldirtarak sevinç ayinleri yaptirdi. Fatih 49 sene bir ay bes gün yasadi. Iki imparatorluk, dört krallik ve onbir prenslik yikan büyük hükümdarin cenaze namazi Fatih Camiinde Seyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kildirdi. Türbesi Fatih Camii yanindadir. (Allah rahmet eylesin.)
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmis oldugu büyük hizmetlerle, dünyanin en büyük hükümdarlarindan birisi oldugunu isbat etmistir. Istanbul gibi, cihanin bir incisi olan, bu muhtesem beldeyi Türk Milletine kazandirmistir. Yapmis oldugu çalismalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçeklestirmistir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamis, Istanbul'u fethettigi zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmis, etrafindaki papaz odalarini da medrese yapmistir. Ayrica bir çok Anadolu kasabasinda da medreseler yaptirmistir.Hz. Eyyüb EI - Ensâri'nin (r.a.) kabri Fatih zamaninda kesfedildi. Delâil-i Hayrat müellifi Seyh Süleyman Cezuli ve Allame Ali Kiasi Fatih devrinde vefat ettiler.
Erkek çocuklari : Mustafa, Ikinci Bayezid, Cem, Korkud.
Kizi : Gevherhan Sultan.
Kaynak: Osmanli tarihi

filozoflar

FARABİ

870-950 yılları arasında yaşamış olan İslam düşünürü. Sistemi Aristoteles mantığına dayanan akılcı bir metafizikten oluşan, Aristoteles'in sistemini Plotinus'un görüşleri yardımıyla, İslam inancı ile uzlaştırmaya çalışan Farabi, Tanrı'nın varoluşunu kanıtlarken, Aristoteles'in akıl yürütme çizgisini takip etmiştir. Ona göre, bu dünyadaki nesneler hareket etmekte, değişmektedirler. Dünyadaki nesneler hareketlerini bir ilk Hareket Ettiriciden almak durumundadırlar. Bu ilk Hareket Ettirici ise, Tanrı'dır. Farabi, varlık anlayışında, mümkün ya da olumsal varlıklar adını verdiği nesneler ile Tanrı arasındaki farklılık ve ayrılığı, mümkün varlıkların Tanrı'dan, ilk varlıktan sudur ettiklerini söyleyerek açıklamaya ve temellendirmeye çalışır. Farabi'ye göre, ilk varlık, Tanrı, varlık taşkını yoluyla evrendeki bütün varlık düzenini 'doğal bir zorunlulukla' meydana getirir. Evren Tanrı'nın değerine hiçbir şey katmaz. Yetkin bir varlık olan Tanrı'nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Tanrı'yla evren arasındaki ilişkiyi, evrenin Tanrı'dan sudur, türüm yoluyla ve zorunlulukla çiktigini söyleyerek açıklayan Farabi'ye göre, evren aynı zamanda Tanrı'nın sonsuz cömertliğinin bir sonucudur. Tanrı, Farabi'nin sisteminde herşeydir. Tanrı seven, sevilen ve sevgidir. O bilen, bilinen ve bilgidir. Tanrı herşey olduğuna ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına göre, Farabi bu noktada, mümkün varlıkların varoluşları için, Tanrı'nın yalnızca kendisini konu alan bilme faaliyetine başvurur. Buna göre, yaratıklar, Tanrı'ya en yakın 'akıllar' halinde Tanrı'dan çikip varlığa gelirler. Onun sudur, türüm anlayışına göre, Tanrı'nın kendi tözünü bilmesinden birinci akıl doğar; bu aklın Tanrı'yı bilmesinden ise, ikinci akıl türer. Böylelikle, ortaya sırasıyla 10 akıl çikar; onuncu akıl, etkin akıldır (aklı faal). Birinci aklın varlığı, Tanrı dolayısıyla zorunlu, ama kendi özünde mümkündür; ilk akıl, kendini bu niteliğiyle bildiği için, onun maddesinden birinci gök katı, formundan da (suretinden de) o gök katının ruhu sudur eder. Böylelikle on akıldan her birinin karşilığı olarak bir gök katı türer. Madde de Tanrı'dan sudur etmiştir. Belirsizlik demek olan madde, Tanrı'ya en uzak olan varlıktır. Etkin Akıl insan ruhunun da nedenidir. İnsan anlayışında, Farabi insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler. Bedenin yetkinliği ruhtan, ruhun yetkinliği ise akıldan kaynaklanmaktadır. Ruhun başlıca görevleri eylem, anlama ve algılamadır. Ona göre, bitkisel, hayvani ve insani olmak üzere, üç tür ruh vardır. Bitkisel ruhun görevi, bireyin yetişme ve gelişmesi ile soyun sürdürülmesi, hayvansal ruhu görevi iyinin alınıp kötüden uzak durulması, insani ruhun görevi ise güzelin ve yararlının seçilmesidir. Farabi ahlak anlayışında, insanın akıl yoluyla iyi ve kötüyü ayırt edebileceğini savunur. İnsan için amaç mutluluk, en büyük erdem de bilgeliktir. Farabi'ye göre, en yüksek iyi olan mutluluk, etkin akıl ile birleşmek yoluyla gerçekleşir. Zira, insan kendisini anlamak için evreni anlamak, evreni anlamak için de evrenin amacını kavramak durumundadır. Evrenin esas ve en yüksek amacını anlamak, insan için gerçek mutluluktur. İnsanın kendisini ve evrenin amacını anlamaya kalkışması ise, bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir şeydir. İnsan aklının en yüksek düzeyde yetkinleşmesi, insan aklını Etkin Akıl'a yaklaştırır. Etkin akıl insan aklının yönelebileceği en yüksek hedeftir. Etkin akıl'a ulaşmak, bu dünyada Gerçek, Doğru, İyi ve Güzeli ortaya çıkaran felsefe, bilim ve sanatla uğraşmak yoluyla olur. Böylelikle, insan ruhunu temizler, saflaştırır. İşte, bu, insan için ölümsüzlükle eşanlamlıdır. Bu yol Tanrı'ya yöneliş, Tanrı'ya varış yoludur. Bu ise, insan tadabileceği en yüksek mutluluktur. Farabi'ye göre, etkin akıl'a yönelmek durumunda olan şanslı insanlar filozoflar, bilim adamları, peygamber ya da gerçek yönetici ve sanatçılardır. Demek ki, doğrulara ulaşan filozof ve bilim adamı, iyilikler meydana getiren gerçek yönetici, güzellikler yaratan sanatçı, ona göre, birbirlerinden çok farklı olmayan insanlardır. Filozof ve bilim adamı gerçeği ve doğruyu, bilimsel yöntemle tanır. Yani, o etkin akıl'a kendi yolundan giderek varır. Peygamber ve gerçek yönetici gerçeği ve doğruyu, vahiy yoluyla bilir. Yani, o da etkin akıl'a kendi yolundan giderek ulaşir. Farabi'nin bu düşüncesine göre, bilim, din ve felsefe, birbirlerini ortadan kaldırmak yerine, birbirlerini tamamlayan disiplinlerdir. Onlar yalnızca aynı gerçeğe ve doğruya, etkin akıl'a ulaşmanın farklı yollarıdırlar.

Naasini Meleklerin Yikadigi Sehid

Hanzala Ibni Ebî Âmir radiyallahu anh sehidlik hasretiyle yanan bir yigit... Uhud savasi öncesinde yeni dünya evine giren ve o günün sabahinda Uhud’a kosup müsriklerle çarpisan bir kahraman... Naasini meleklerin yikadigi bir sehid... O, Evs kabilesinin ileri gelenlerindendi. Son derece kuvvetli, dirayetli ve yüksek bir ahlâka sahipti. Müslüman olmadan önce insanlardan uzak kalarak ibadetle mesgul olurdu. Hanif dini üzere yasardi. Inziva hayatini severdi. Putlara ibadet etmekten nefret ederdi. Hanzala Ibni Ebî Âmir, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Medine-i Münevvere’ye tesrifinden sonra Islâm’la sereflendi. Babasi Ebû Âmir ise Iki Cihan Günesi efendimize düsman olanlarla beraber oldu. Efendimiz Medine’ye tesrif edince o da Mekke’ye gitti ve müsriklerle ayni safta yer aldi. Bu yüzden ona fâsik lâkabi verildi. Hanzala (r.a.) bütün akrani arasinda “Takî” lakabiyla meshurdu. Yüksek ahlâkli bir zâtti. Kalbinde iman günden güne çosuyordu. Iki Cihan Günesi efendimizin yanindan ayrilmiyordu. Babasi ise, küfür ve tugyan içerisinde kendi kabilesinden elli kisilik bir grupla Mekke’li müsriklerle bir olmus Fahr-i Kâinat (s.a) efendimize karsi cephe olusturmustu. Hanzala (r.a) Bedir ve Uhud Gazvelerine istirak edip büyük kahramanliklar gösterdi. Bedir Gazvesine katildiginda henüz bekârdi. Savastan bir müddet sonra Abdullah Ibni Übey Ibni Selül’ün müslüman olan kizi Cemîle ile nikahlandi. Dügünleri Uhud savasi öncesine rast geldi. Dügünün oldugu günün aksami Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz ashabiyla Uhud’a hareket edecekti. Geceyi evinde geçirmek üzere Fahr-i Kâinat (s.a)’den izin istedi. Efendimiz de müsaade buyurdu. Yeni dünya evine giren Hanzala (r.a) o geceyi ailesinin yaninda geçirdi. Sabahleyin erkenden evinden çikti. Uhud’da Iki Cihan Günesi Efendimize yetisti. Sevgili Peygamberimiz harp için saflari düzeltirken o da ashab-i kiram’in arasina katildi. Uhud günü büyük kahramanliklar sergileyen Hanzala (r.a) diger sahabiler gibi can-siperâne bir sekilde müsriklere hücüm etti. Sehidlik arzusuyla saga-sola atildi. Hiç durmadan dinlenmeden kiliç salladi. Günboyu ok atarak kiliç sallayarak savasti. Müsrikler bozguna ugrayip kaçmaya baslamisti. Müsrik ordusu komutani Ebû Süfyan ise yalniz kalmisti. Hanzala (r.a.) onu görünce hemen kilicini çekti ve atinin bacaklarini uçurdu. Atiyla birlikte Ebû Süfyan’i yere düsürdü. Korkudan ne yapacagini sasiran Ebû Süfyan âvâzinin çiktigi kadar bagirmaya basladi. Etrafina: “Ey Kureys ben Ebû Süfyanim Hanzala beni öldürecek yetisin.” diye seslendi: O hengamede herkes can derdine düsmüstü. Aldiris eden pek yok gibiydi. Hanzala (r.a) ona dogru hücum etmeye hazirlanirken birdenbire arkasindan yaklasan Seddat Ibni Esved, hain mizragi ile onu sirtindan vurdu. Hanzala (r.a) mukabele etmek istediyse de pesinden ikinci bir darbe daha aldi ve sehadet serbetini içti. Uhud Savasini Bedir’in intikamini almak için gerçeklestiren Ebû Süfyan, Hanzala (r.a)’in sehid edilmesini Bedir’de öldürülen oglu Hanzalaya karsilik olarak kabul etti. Onun yerine öldürülmüs gibi saydi. Savas meydaninda müsrikler intikam duygusuyla sehidlerin organlarini kesiyordu. Hanzala (r.a)in müsrik babasi Ebû Âmir onun cesedine eziyet edilmesine engel oldu. Hanzala (r.a) sehid olunca Iki Cihan Günesi Efendimiz onun hakkinda:“Ben Hanzala’yi meleklerin gökle yer arasinda gümüs bir tepsi içinde yagmur suyu ile yikadiklarini gördüm.” buyurdu. Ebû Useyd Said (r.a) diyor ki: “Gidip Hanzala’ya baktim. Basindan yagmur suyu akiyordu. Döndüm bunu Rasûlullah (s.a)’e haber verdim: Resûl-i Ekrem (s.a) de hanimina haber gönderip bunun sebebini sordu. Ailesi, Hanzala (r.a)’in Uhud’a yetisebilmek için çok acele çiktigini ve gusul abdesti alamadigini söyledi.” O, bu hadiseden sonra “Gasîlü’l-melâike = Melekler tarafindan yikanmis kimse” lakabiyla anildi. Evs kabilesi onunla iftihar ederdi. “Melekler tarafindan yikanan Hanzala (r.a) bizdendir.” derlerdi. Hanzala (r.a)’in ailesi Cemile dügün gecesi bir rüya görmüstü. Sabah olunca kavminden dört kisi çagirdi ve Hanzala ile evlendiklerine onlari sahit tuttu. Çocuk olursa Hanzala (r.a)’e ait olacagini söyledi. Oradaki sahidler: “Buna ne lüzum vardi?” diye sorunca Cemile (r.anhâ) gördügü rüyayi anlatti ve: “Rüyamda semanin açildigini, Hanzala’nin içeri girdikten sonra kapandigini gördüm.” dedi. Rüyasi hakikat olup Hanzala (r.a) Uhud’da sehid oldu. Abdullah isminde bir ogullari oldu. Abdullah Ibni Hanzala olarak taninan bu çocuk Yezid Ibni Muâviye’ye karsi Medine halkinin biat ettigi Abdullah’dir. Yezid’in zamaninda sehid edilmistir. Cenab-i Hak’tan baba-ogul her iki yigit sevgilinin sefaatlerine erebilmeyi niyaz ederiz. Amin

halid bin velid

Hz. Peygamberin, hakkinda "ne güzel kul" diye buyurdugu sahabî.
Nesebî, Hâlid b. Velid b.Mugire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olur. Hz Meymune'nin yakin akrabasidir. Hz. Hâfid'in lakabi Seyfullah (Allah'in Kilici)'dir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mute savasindaki basarisindan ötürü onu Allah'in kilici diye övmüstür. Künyesi Ebû Süleyman'dir. Yedinci hicrî yilinda müslüman oldu (Ibn Hacer, el-Isâbe, I, 413)
Hz. Hâlid (r.a.)'in dogum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke'nin serefli ve itibarli ailelerinden biri olan mahzum ogullarindandir. Ordu komutanligi Hz. Hâlid'in ailesinin bir imtiyaziydi. Uhud savasinda ve Hudeybiye sulhu esnasinda Hâlid b. Velid, Kureys ordusunun komutânlarindan birisiydi.
Hudeybiye anlasmasindan sonra Hz. Peygamber umre için Mekke'ye gidince Hâlid'in daha önce müslüman olan kardesi Velid'e Hâlid'i sordu. Hz. Peygamber Halid gibi bir Insanin müsriklerin içinde kalmasinin sasilacak bir durum oldugunu belirtti. Velid kardesi Halid'e Peygamber (s.a.s)'in bu iltifatini bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Halid müslüman olmak için Mekke'den yola çIkinca, yolda Amr b. el-Âs ile karsilasti ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 158).
Hz. Hâlid hicrî sekizinci yilda yapilan Mute savasina bir nefer olarak katildi. Ordu komutanlarinin sirayla sehîd olmasi üzerine Ashab istisâre ederek komutayi Hz. Hâlid'e vermis. Hz. Peygamber Medine'de olup bitenleri haber verip komutanlarin sehid düsmesini anlattiktan sonra komutayi Allah'in kiliçlarindan birinin aldigini söylemistir.
Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfullah (Allah'in Kilici) diye anildi. Halid (r.a.) komutasina aldigi orduyu kalabalik düsman karsisinda bozguna ugratmandan Medine'ye getirmeyi basardi (Ibn Hacer, el-Isâbe, I, 413).
Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutani idi. Ordunun sag kanadini kontrol ediyordu. (Müslim, Sahih, II,103). Mekke fethinde müslümanlara karsi çikan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpismistir.
Huneyn savasinda Hâlid büyük cesaret ve yararlilik göstermistir. Hatta bu savasta yaralaninca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid sifa.buldu (0sdü'l-Gâbe, II, 103).
Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kirmaya Halid b. Velid'i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kirip geri döndü.
Taif kusatmasina katildi. Hz. Peygamber (s.a.s.) Dumetu'l-Cendel'in hristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sigiri avlarken yakaladi ve esir aldi; teslim olmayan kardesini öldürdü. Diger kardesi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.
Hicrî onuncu yilda Necrân'a Hârisogullarim Islâm'a davet etmek için gönderildi. Onlari üç gün müddetle Islâm'a davet etti. Necrânlilar müslüman oldular.
Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid'i komutan olarak yalanci Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalanci Peygamber Tulayh b. Huvaylid'i Buzaha'da maglup etti sonra Temimogullari üzerine yöneldi ve Mâlik b. Nuveyra'nin komutasindakilerle karsilasti. Mâlik'i silah birakmasina ragmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid'i bu olayda hatali davrandigi gerekçesiyle kinamistir.
Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karsi sefere çikti ve onu Yemâme sinirinda Akraba denilen yerde maglub etti ve öldürttü.
Yalanci Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekat vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onlari da sindirdi. Daha sonra Hicrî onIki yilinda Irak'a 0ranlilara karsi gönderildi. Iki ay zarfinda Iran Sâsânî, ordularini bozguna ugratarak Hire'yi zabtetti ve Firat çevresini hâkimiyeti altina aldi.
Suriye sinirinda Bizanslilarin ordu hazirladiklari haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Hâlid'e Irak bölgesinin komutanligini Müsenna'ya birakarak Sam'a gitmesi emri verildi. Hicrî onüçüncü yilda Bizanslilari Acnadeyn'de maglup ederek Sam'a dogru püskürttü. Hz. Hâlid sehri muhasara etti ve hicrî ondördüncü yilin receb ayinda Sam (Dimask) sehrini zabtetti. Daha sonar Humus'u fethetti. Yermuk savasinda Bizanslilari bozguna ugratti. Kudüs'ü kusatti ve teslim aldi. Bütün Suriye mintikasi müslümanlarin eline geçti.
Hicretin 17. yilinda Hz. Ömer, Hâlid b. Velid'i komutanliktan indirdi. Hz. Hâlid'in komutanliktan ahmsinin sebepleri ve azledildigi yil tarihçiler arasinda ihtilaflidir. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine döndükten sonra Hâfid'i azletti. Ama bu rivayet gerçegi yansitmamaktadir. Hz. Ömer hilafetinin besinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Hâlid'i azletmistir.
Komutanliktan alinisi ile ilgili olarak bir çok sebepler ileri sürülmektedir. Bu sebepleri söyle siralayabiliriz: Hz. Hâlid bir çok Insana kumanda ediyordu. Ancak sert mizaçli olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden baskasina kiymet vermiyordu. Hatta birçok islerde hilâfet merkezinin görüslerine de müracaat etmiyordu.
Irak topraklarini Islâm topraklarina dönüstürdükten sonra Halife Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in emrinin hilâfina hacca gitmis ve bu duruma Hz. Ebû Bekir çok üzülmüstü. Kendi basina buyruk bir tavrin içinde hareket ediyordu. Bundan dolayi Hz. Ömer (r.a) zaman zaman Hz. Ebû Bekir Efendimize Hz. Hâlid'i komutanliktan azletmesini Istemisti. Hz. Ebû Bekir (r.a) daima söyle cevaplandirmisti: "O, Allah'in kilicidir, bu kilici kinina sokmak dogru degildir."
Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde de Hz. Halid'in tutumunda bir degisiklik olmadi. Yine bildigi gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (r.a) Onu hemen azletmedi. Bir çok defalar kendisini uyardi, ve bu konuda mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir (r.a) zamanindaki meseleleri de ona hatirlatti.
Komutanliktan alinisinin Ikinci sebebi ise, müslümanlarin genelinde söyle bir fIkir olustu, fetihlerin gerçeklestirIlmesi Hz. Halid'in kabiliyet ve kahramanligindan kaynaklanmaktadir. Fetihlerin yegane sebebinin Hz. Halid olarak gösterIlmesi elbette bir yanlislikti. Savaslarin zaferlerle neticelenmesinde onun dehasini da gözardi etmek mümkün degilse de ondan ibaretmis gibi göstermekte dogru degildir.
Üçüncü sebep; Hz, Halid (r.a) ordu masraflarinda pek fazla israf yolunu tutmustu. Ordu ekranina bol para dagitmasi diger mücahidlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta sâirler mübalagali siirler bile yazmisti. Es'as b. Kays'a bir defasinda onbin dinar bahsis vermisti. Olay halife Hz. Ömer (r.a)'e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gönderdi. "Bu kadar bol parayi müslümanlarin malindan yani ordu tahsIsatindan verdi ise müslümanlara hiyanet etmistir. Kendi kisisel payindan, kendi cebinden vermis ise israf etmistir. Ikisi de câiz degildir." Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid'i azlettikten sonra hilâfet merkezine çagirip, sorguya çekti. Bol para harcadigindan bahsetti. Hz. Hâlid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabini verdi. Hesabi temiz vermisti. Hz. Ömer Hz. Hâlid'i iltifat ve ikramla karsiladi. Gönlünü aldi. Yazdigi ve her tarafa gönderdigi fermanlarda; Hz. Hâlid'in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayi azledIlmedigini, ancak bütün müslümanlarin zihinlerinin aydinlanmasi için, yani bu kadar Islâm futuhâtinin yalniz Hz. Hâlid'in kolunun kuvvetiyle meydana gelmedigini herkesin bIlmesi için azlettigini bildirdi.
Hz. Ömer, Hâlid'i idari görevlere getirdi. Bir yil kadar valilik yapti sonra istifa etti (Müstedrek, II, 297).
Hz. Hâlid (r.a) cihâd duygusu ile sehitlik arzusu ile dopdolu bir mü'mindi. Cihâd meydanlari onun için Allah'a en yakin meydanlardi. Kendisi söyle der: "Ben harp meydaninda mücahede ve mücadeleden aldigim zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam" En büyük arzusu cih ad meydanlarinda sehid düsmekti. 0ran üzerine yürürken, 0ranlilara su haberi gönderdi: "Sizin dünyayi sevdiginiz kadar Âhireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum".
Hz. Halid sirke ve küfre karsi çok siddetli idi. Müslüman olduktan bir sene kadar sonra Uzza putunu yikmak için gittiginde Uzza'ya siirle söyle seslenir: "Ey Uzza bu gelis seni ta'zim için degil seni inkâr içindir. Çünkü ben gördüm ki Allah seni degersiz kIlmistir." (Ibn Esir, Üsdü'l-Gâbe, II, I10).
Hz. Hâlid savasçi oldugu kadar sahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Firsat buldukça Hz. Peygamber'in sohbetlerinden istifade etmis, Medine'de onun etrafinda bulunan ilim ve irfan ashabi arasinda Hz. Hâlid'in bulundugu zikredIlmistir. Üç-dört mesele ile ilgili fetva verdigi de rivayet edilir.
Hz. Hâlid'in Buhârî, Müslîm ve diger hadis kitaplarinda Hz. Peygamberden onsekiz hadis rivayet etmistir. (Ibn Hacer, el-Isâbe, I, 413).
Rasûlullah. Hâlid'in secâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde medhetmisti. Mekke fethinden sonra müslümanlar, her tarafa toplanip Mekke'ye girdikleri zaman Hâlid görününce, Hz. Peygamber Ebû Hureyre'ye: "Bu gelen kimdir?" diye sormustu. Ebû Hureyre: "Hâlid b. Velid'dir" demis. Onun üzerine Hz. Peygamber: "Bu Allah'in ne iyi bir kuludur" buyurmustur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 1360).
Hz. Peygamber yine onun hakkinda "Hâlid Allah'in Kilicidir" buyurmustur. Yine Hâlid hakkinda: "Hâlid b. Velid'e gelince, o herseyini sizin için vermistir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmistir" (Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).
Hz. Hâlid gönderildigi seriyyelerde ve yaptigi muharebelerde Allah rizasini ve Allah'in dinine davetini esas almistir. Nitekim Yermuk savasinda Rumlarin komutanina savas meydaninda Islâmi teblig etmis ve komutan Corc onun daveti ile müslüman olmustur.
Hz. Peygamber'in sahsina karsi da çok büyük hürmeti olan Hz. Hâlid onun isminin mücerred anIlmasindan bile rahatsiz olmus; savaslarinda kazandigi muvaffakiyeti Hz. Peygamberin sakalindan bir kaç taneyi sariginin içinde tasimasina baglamistir (Ibn Hacer, el-Isabe, I, 413-415; Ibnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbe, II, 109-112).
Bekir SAGLAM Zübeyr TEKKESIN

musab bin umeyr

İslâmda ilk öğretmen: MUS'AB BİN UMEYR

Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve zengin bir âilesine mensub idi. Zengin oldukları için gâyet râhat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nâzik ve yumuşak huylu, son derece zekî idi. Güzel konuşurdu.Akl-ı selîm sâhibi olduğundan, putların bir fayda veya zarar veremiyeceğini bilir onlara tapılmasından nefret ederdi. Annesi tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti.Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Peygamber efendimiz bunun için "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi." buyurmuşlardı.Dîninden dönmediBütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Mus'ab bin Umeyr. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, İslâmı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Resulullahı görür görmez Müslüman oldu.İslâmiyeti kabûl ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı.Âilesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dîninden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar.Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebât göstererek aslâ İslâmiyetten dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu:- Allahtan başka tapılacak, ibâdet edilecek ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun peygamberidir.İslâmiyet'i kabûl ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere mâruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Resûlullahın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı.Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır:Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu hâlini görünce, mübârek gözleri yaşla doldu ve:- Kalbini Allahü teâlânın nûrlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz hâle getirmiştir, buyurdu.İlk öğretmenBirinci Akabe bî'atında Müslüman olan Medîneliler, Resûlullah efendimize:"Yâ Resûlallah! İçimizde, İslâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı. Halkı Allahın Kitâbına da'vet edecek, Kur'ân-ı kerîmi okuyacak, İslâm dînini anlatacak, İslâmın sünnet ve emirlerini aramızda ikâme edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imâmlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar.Bunun üzerine Resûlullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona: "Medînelilere Kur'ân-ı kerîm okumasını, İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti.Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medîne'ye vardı. Orada kendisini büyük sevinçle karşıladılar. Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleşti. Ev sâhibi Medîneli ilk Müslümanlardan idi. Orada insanlara dinlerini öğretmeye başladı.Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmeteri netîcesinde İslâmiyet, Medîne'de sür'atle yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş, îmân etmeyen kalmamıştı.Mus'ab bin Umeyr, Medîne'de Es'ad bin Zürâre'nin evinde Kur'ân-ı kerîm öğretiyor ve İslâmiyet'i anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medîne'de çok kimse Müslüman oldu. Medîne'de bulunan kabîle reîslerinden Sa'd bin Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu çevreyi etkiliyor, İslâmiyet'in hızla yayılmasını engelliyordu.Bir gün Mus'ab bin Umeyr, bir bahçede, etrâfında bulunan Müslümanlara dîni anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabîlesinin reîslerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu hâlde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı:Sözümüzü dinleSiz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayâtınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhâl ayrılın!Onun bu taşkın hâlini gören Mus'ab bin Umeyr;- Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabûl edersin. Yoksa engel olursun, diyerek gâyet yumuşak ve nâzik bir şekilde karşılık verdi.Üseyd sâkineşip;- Doğru söyledin, dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.Mus'ab bin Umeyr ona İslâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîm okudu. Kur'ân-ı kerîmin eşsiz belâgatı ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini tutamayıp;- Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dîne girmek için ne yapmalı, diye sordu.Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:- Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kâfidir.Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine Kelime-i şehâdeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:- Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım, diyerek ayrıldı.Evs kabîlesinin reîsi Sa'd bin Muâz'ın ve kabîlesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi.Bunu gören Sa'd şaşırarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanına koştu. Yanına varınca sert bir kızgın bir tavırla konuşmaya başladı.Mus'ab bir Umeyr, ona da gâyet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa'd, bu nâzik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu ve konuşulanları dinlemeye başladı.Mus'ab bin Umeyr, ona da İslâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîmden bir miktâr okudu. Kur'ân-ı kerîm okunurken Sa'd'ın yüzü birden bire değişiverdi. O da orada Müslüman oldu. Kendinde duyduğu üstün bir hâlin ve râhatlığın şevkiyle derhâl kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi:- Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz?İlk cuma namazıSen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün.- Öyle ise Allah'a ve Resûlüne îmân etmelisiniz... Îmân etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana harâm olsun.Bunun üzerine kavmi hep birden İslâmiyeti kabûl etti. O gün kabîlesinden îmân etmedik kimse kalmadı. Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmeteri netîcesinde İslâmiyet, Medîne'de sür'atle yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş, îmân etmeyen kalmamıştı.Ensâr-ı kirâm , Resûlullahdan izin alarak Sa'd bin Heyseme'nin evinde ilk defâ Cum'a namazını edâ ettiler. Medîne-i münevverede ilk kılınan Cum'a namazı bu oldu.Mus'ab bin Umeyr, Müslüman olan Medîneli müslümanlar ile ikinci Akabe bîatında bulundu. Bedr savaşında sancaktâr olup, büyük gayret ve kahramanlık gösterdi. Süveyd bin Harmale ile birlikte Abdüddâroğullarından Bedir savaşına katılan iki kişiden biri idi. Mus'ab, Uhud savaşına da katıldı. Yine sancağı o taşıyordu.Bu savaşta Peygamberimizin yanından ayrılmayarak saldıranlara karşı koyuyordu. İki zırh giyinmişti. Bu hâliyle Peygamberimize benziyordu.Peygamberimize benziyorduMüşrik ordusundan İbn-i Kâmia adında biri Peygamberimize saldırırken, Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab bunun üzerine sancağı derhâl sol eline aldı.Mus'ab o esnâda; "Muhammed (aleyhisselâm) ancak resûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir" meâlindeki Al-i İmrân sûresinin 144. âyet-i kerîmesini okuyordu. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı âyet-i kerîmeyi okudu. Bu hâliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden İbn-i Kâmia, vücûduna bir mızrak sapladı ve Mus'ab bin Umeyr yere yıkılıp şehîd oldu.Mus'ab bin Umeyr zırh giydiği zaman, Peygaberimize benzediği için müşrikler onu şehîd edince Peygamberimizi ödürdüklerini zannetmişlerdi.Hz. Mus'ab şehîd olunca; onun sûretinde bir melek, sancağı aldı. Mus'ab'ın şehîd düştüğünden Resûlullahın henüz haberi olmamıştı. "İleri ey Mus'ab ileri!" diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan melek, geri dönüp Resûlullah efendimize; "Ben Mus'ab değilim" diye cevap verince, Resûlullah sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı. Bundan sonra Peygamberimiz sancağı Hz. Ali'ye verdi.Resûlullah efendimiz, Mus'ab bin Umeyr'i şehîd olmuş görünce, başı ucuna dikilerek Ahzâb sûresinden:"Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzıları şehîd oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehîd olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ değiştirmediler" meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu:- Allah'ın Resûlü de şâhittir ki, siz kıyâmet günü Allah'ın huzûrunda şehîd olarak haşrolunacaksınız.Selâm vereceklerdirDaha sonra yanındakilere dönüp;- Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu aziz şehîdler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir, buyurdu.Daha sonra Mus'ab bin Umeyr'e kefen olarak bir şey bulunamamıştı. Mekke'nin en zengin iki ailesinden birinin çocuğu olan Mus'ab bin Umeyr'in örtünecek kefeni yoktu. Vücûdu kaftanı ile ve ayak tarafı da otlarla örtülmek sûretiyle defnedildi.Habbâb bin Eret der ki:Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehid edilince, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Resûlullah bize:- Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız! buyurdu.

namaz hakkında hadisler

Riyâzü's Sâlihîn'in Namaz Bölümü Hadis RehberiPeygamberimizden Hayat Ölçüleri
"Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın"
1 Numaralı Hadis -»
"Mü'minin nuru ve beyazlığı, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır."
2 Numaralı Hadis -»
"Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar."
3 Numaralı Hadis -»
"Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır."
4 Numaralı Hadis -»
"Müslüman -veya mü'min- bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile yüzünden çıkar. İki elini yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ayaklarından çıkar. Neticede o mü'min kul günahlardan temizlenmiş olur."
5 Numaralı Hadis -»
"İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce varacağım"
6 Numaralı Hadis -»
"Temizlik imanın yarısıdır."
7 Numaralı Hadis -»
"Sizden biriniz güzelce abdest alır -onu tastamam yapar- sonra da: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh, derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer."
8 Numaralı Hadis -»
"İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur'a çekmek zorunda kalsalardı kur'a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi."
9 Numaralı Hadis -»
"Kıyamet günü boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir"
10 Numaralı Hadis -»
"Ben senin koyunu ve kır hayatını sevdiğini görüyorum. Koyunlar arasında veya kırda iken, namaz için ezan okuduğunda sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesinin ulaştığı yere kadarki alanda olup da onu işiten cin, insan ve her varlık, kıyamet gününde ezan okuyanın lehine şahitlik yaparlar."
11 Numaralı Hadis -»
"Namaz için ezan okunduğu zaman, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp yellenerek kaçar. Ezan bitince tekrar geri gelir. Namaz için kamet edilince yine arkasını dönüp kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur ve ona: Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır da, neticede insan kaç rek'at namaz kıldığını bilemez olur."
12 Numaralı Hadis -»
"Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur."
"Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak Allah'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır."
13 ve 14 Numaralı Hadis -»
"Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez."
15 Numaralı Hadis -»
- "Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?"
- "Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder"
"Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir."
16 ve 17 Numaralı Hadis -»
"Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir" [Hûd sûresi (11), 114] anlamındaki âyet nâzil oldu. Adam:
- Bu sadece bana mı mahsus yâ Resûlallah, dedi? Resûl-i Ekrem:
- "Ümmetimin tamamı içindir" buyurdular.
18 Numaralı Hadis -»
"Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir."
19 Numaralı Hadis -»
"Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir."
20 Numaralı Hadis -»
"İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer."
21 Numaralı Hadis -»
"Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir."
22 Numaralı Hadis -»
"Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin."
23 Numaralı Hadis -»
"Birtakım melekler geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah'ın huzuruna çıkarlar. Allah Teâlâ, kullarının halini çok iyi bildiği halde, meleklere:
-Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler:
-Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler."
24 Numaralı Hadis -»
"Siz şu ayı güçlük çekmeden gördüğünüz gibi, Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları kaçırmamak elinizden geliyorsa, kesinlikle kaçırmayıp kılınız."
25 Numaralı Hadis -»
"İkindi namazını terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider."
26 Numaralı Hadis -»
"Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar."
27 Numaralı Hadis -»
"Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah'ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah'ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir."
28 Numaralı Hadis -»
"Allah Teâlâ bunların hepsinin sevabını senin için bir araya topladı"
29 Numaralı Hadis -»
"Ey Selime oğulları! Yurtlarınızdan ayrılmayınız ki, adımlarınıza sevap yazılsın"
30 Numaralı Hadis -»
"Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir. Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür."
31 Numaralı Hadis -»
"Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdeleyiniz."
32 Numaralı Hadis -»
- "Size, Allah'ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?" buyurdular. Ashâb:
- Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl-i Ekrem:
- "Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur" buyurdular.
33 Numaralı Hadis -»
"Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü'min olduğuna şahitlik ediniz". Allah Taâlâ şöyle buyurur: "Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan olabilirler"
34 Numaralı Hadis -»
"Kılacağı namaz sizden birini yerinde tuttuğu, ailesine dönmesine engel olduğu sürece, o kişi namazda sayılır."
35 Numaralı Hadis -»
"Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine:
- Allahım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler."
36 Numaralı Hadis -»
"Halk namaz kıldı ve uyudular. Sizler ise, namazı beklediğinizden bu yana hep namazda gibi olmaya devam ettiniz"
37 Numaralı Hadis -»
"Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir."
38 Numaralı Hadis -»
"Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona:
Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir."
39 Numaralı Hadis -»
"Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun? O halde davete icâbet et, cemaate gel"
40 Numaralı Hadis -»
"Hayye 'ale's-salâh, hayye 'ale'l-felâh'ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel"
41 Numaralı Hadis -»
"Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım."
42 Numaralı Hadis -»
"Yarın Allah'a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk ederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz. Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını görmüşümdür. Allah'a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu".
43 Numaralı Hadis -»
"Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer"
44 Numaralı Hadis -»
"Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir".
45 Numaralı Hadis -»
"İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi."
"Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi."
46 ve 47 Numaralı Hadis -»
- Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum. - "Vaktinde kılınan namaz" buyurdu.
48 Numaralı Hadis -»
"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."
49 Numaralı Hadis -»
"Ben, insanlarla Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet edip, namazı tastamam kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslam'ın gerektirdiği haklar bunların dışındadır. Onların kalplerinde gizledikleri şeylerin hesabı da Allah'a aittir."
50 Numaralı Hadis -»
"Muhakkak ki sen Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şehâdet etmeye davet et. Şayet buna itaat ederlerse, Allah'ın kendilerine bir gündüz ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere kendilerine zekâtın farz kılındığını haber ver. Buna da itaat ettikleri takdirde, onların mallarının en kıymetlilerini almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan çekin. Çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur."
51 Numaralı Hadis -»
"Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır"
52 Numaralı Hadis -»
"Bizimle onlar arasındaki ayırıcı temel unsur namazdır. Namazı terkeden kimse küfre düşer."
53 Numaralı Hadis -»
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbı, namazdan başka herhangi bir amelin terkini küfür saymazlardı.
54 Numaralı Hadis -»
"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i:
- Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir."
55 Numaralı Hadis -»
"Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!"
56 Numaralı Hadis -»
"İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur'a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur'a çekerlerdi."
57 Numaralı Hadis -»
"Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saf, en az sevap kazanacakları saf son saftır. Kadınların en çok sevap kazanacağı saf son saf, en az sevap kazanacakları saf ise ön saftır."
58 Numaralı Hadis -»
"Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir topluluk devamlı surette gerilerse, Allah onları geri bırakır"
59 Numaralı Hadis -»
"Safları düz tutunuz. İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur. Aklı başında ve bilgili olanlarınız benim arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler daha arkada dursunlar."
60 - 66 Numaralı Hadis -»
"Önce ilk safı tamamlayınız; sonra arkadaki safları doldurunuz. Şayet eksik kalırsa, son safta kalsın."
67 -70 Numaralı Hadis -»
"Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar" veya "Ona cennette bir köşk yapılır."
71 - 73 Numaralı Hadis -»
"Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır."
74 - 76 Numaralı Hadis -»
"Şayet daha geç kalsaydım, yine de bu iki rek`at sünneti bütün gereklerini yerine getirerek mükemmel şekilde kılardım"
77 Numaralı Hadis -»
Resûlullah sabah namazının iki rek`at sünnetini o kadar hafif kılardı ki, acaba Fâtiha sûresini okudu mu diye kendi kendime sorardım.
78 - 80 Numaralı Hadis -»
Bir ay boyunca Peygamber aleyhisselâm'ın namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.
81- 83 Numaralı Hadis -»
"Biriniz sabah namazının iki rek`at sünnetini kılınca sağ tarafı üzerine yatsın."
84 - 86 Numaralı Hadis -»
"Bu vakit, gök kapılarının açıldığı bir zamandır. O saatte iyi bir amelimin Allah'ın huzuruna çıkmasını isterim."
87 - 92 Numaralı Hadis -»
"İkindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılan kimseye, Allah rahmetini ihsân etsin."
93 - 95 Numaralı Hadis -»
"Akşamın farzından önce (iki rek`at) namaz kılınız" buyurdu. Üçüncü defasında "Dileyen kılsın" diye ekledi.
96 - 99 Numaralı Hadis -»
"Biriniz cumanın farzını kılınca, ardından dört rek`at namaz daha kılsın."
100 - 101 Numaralı Hadis -»
"Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır."
102 - 104 Numaralı Hadis -»
Cuma namazını kıldıktan sonra biriyle konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça cuma namazına bir başka namaz ekleme. Zira Resûlullah bize, konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça farz namaza bir başka namazı eklememeyi emretti.
105 Numaralı Hadis -»
"Allah tekdir; tek olanı sever. Ey Kur'an ehli! Siz de vitir namazını kılınız!"
106 ve 112 Numaralı Hadis -»
Dostum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek`at kuşluk namazı kılmayı ve uyumadan önce vitri edâ etmeyi tavsiye buyurdu.
113 Numaralı Hadis -»
"Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar."
114 Numaralı Hadis -»
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kuşluk namazını dört rek`at kılar, Allah'ın dilediği kadar da artırırdı.
115 ve 116 Numaralı Hadis -»
"Tövbe edip Allah'a dönenlerin (evvâbînin) namazı, sıcaktan deve yavrularının ayağı yandığı zamandır."
117 Numaralı Hadis -»
"Biriniz mescide girdiğinde, iki rek`at namaz kılmadan oturmasın."
118 Numaralı Hadis -»
"Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibadetler arasında en fazla sevap beklediğin hangisidir? Çünkü ben cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum"
120 Numaralı Hadis -»
"Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı."
121 Numaralı Hadis -»
"Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur."
"Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur."
122 ve 123 Numaralı Hadis -»
"Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar."
124 Numaralı Hadis -»
"Her kim cuma günü abdest alırsa ne iyi eder; hele boy abdesti alırsa, o daha iyidir."
125 Numaralı Hadis
"Bir kimse cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra câmiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allah Teâlâ'nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır."
128 Numaralı Hadis -»
"Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır."
129 Numaralı Hadis -»
"Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah'tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir."
130 - 131 Numaralı Hadis -»
"Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur."
132 Numaralı Hadis -»
"Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım."
133 Numaralı Hadis -»
"Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?"
134 ve 135 Numaralı Hadis -»
"Namaz kılmayacak mısınız?" buyurdu.
136 Numaralı Hadis -»
"Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!"
137 Numaralı Hadis -»
Önemli: Bu hadisler; Îmâm Nevevî'nin Riyâzü's Sâlihîn adlı eserinden alınmıştır. Tercüme ve şerhi Prof. Dr. M. Yaşar KANDEMİR, Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN, Yard. Doç. Dr. Raşit KÜÇÜK tarafından yapılmıştır. Eser Erkam Yayınları tarafından yayına hazırlamıştır. Yazılar Erkam Yayınları'nın izni ile yayınlanmakta olup, tüm hakları yine Erkam Yayınları'na aittir.